02 Mayıs 2024 - Perşembe

Şu anda buradasınız: / YOUTUBER MÜCTEHİDLER VE ADMİN ALİMLER
YOUTUBER MÜCTEHİDLER VE ADMİN ALİMLER

YOUTUBER MÜCTEHİDLER VE ADMİN ALİMLER Levent SELÇUKTEKİN

Sömürü ve işgali sadece toprak ve mal sömürüsü olarak görenler, nasıl bir yanılgı içinde olduklarını sokaklara bakarak veya dün “Yallah Arabistan’a!” diyenlerin bugün başları bezliler olma sebebini düşünerek anlayabilirler.

Küresel müstekbirler, çağın tağutları kendilerine karşı koyacak atom bombasından daha etkili ve tehlikeli gördükleri tevhid anlayışını kırpmak, törpülemek için var güçleri ile mücadele etmektedirler. Boşluk bir alan bırakmadan, bir şeyleri atlatmadan bunu icra etmektedirler. Televizyon programlarından reklam tabelalarına, sokak lambalarından ev dekorasyonuna, giyim kuşamdan yeme içme ürün ve adablarına kadar müdahale ve mücadele ediyorlar. İnsanların kendi fıtratlarına dönecek bir saatlik tefekküre, acizliklerini hissedecek ve anlayacak bir anlık boşluğa müsaade etmiyorlar. Bu onların zulmünün egemenliğine biçilen ömrün bir parçası olduğundan çok hassas ve ince işçilikle bu duruma vakıf olmaktadırlar.

İslami temel kaynakları tahrif etme mücadelesi malumumuz, hadislerin güvenirliliği ve sonrası Kur’ân’ın güvenirliğini sorgulama faaliyetleri bu babtan bir mücadeledir. Kuranın koruyuculuğunu alemlerin rabbi Allah azze ve celle üstlendiği için aciz kalıyorlar. O halde Kur’ân’ı kendi kaynaklarından öğrenme usulune karşı metodlara yöneliyor, bunları geliştiriyorlar. Dini öğretmeyi bu işin erbabı muvahhid mücahid, ehl-i sünnet ulemaya bırakmak oların sonlarını hazırlayacak cemaat, tarikat ve toplumlar oluşturacağını iyi bildiklerinden bunu devlet kontrolünde; hatta bizzat devler eliyle, yeminli memurlarla yapmaktadırlar. İşte makalemizin konusu bu babta ki tahrifat olacaktır.

İslam dini içeriği ve usulü ile eksiksiz, muciz, harikulade bir nizamdır. Bidatler karşısında İslam’ın aldığı tutum, İslam nizamının peygamber ağzından çıktığı şekliyle asırlar, çağlar ötesine ulaşmasını sağlamıştır. Bidat kavramı ise sadece İslam dininde ibadetlere değil, usule dair konuları da muhatap alır. İslam’ın kendisine has bilgi edinme ve ulaştırma metodu vardır. Bu işin vücut bulmuş hali usûl-u hadis ilmi ve medrese eğitimidir. Allah azze ve celle bu usulü Muhammed(a.s)’ın şeriatından başka hiçbir şeriata bahşetmediği gibi diğer dinlerde de bu usul olmamıştır.

İslam dininin merhametli komutan, gökbilimci muhaddis, matematik dehası fakih, müfessir tabip yetiştirmesi bu dinin usulünün insan beynine lütfudur. Fıtratı yaratanın yaratılana uygun ikramı ve yol göstermesinin meyvesidir.

Bugün bırakın üç dört alanda uzman muvahhid gençlerin çıkması, ilmihalini bilen, usul kaideden asgari düzeyde haberdar, Fatiha’sı düzgün olan genç bulmak çok zor. Bunun sebebi dini öğrenme usulü ve kaynağıdır. Bu topraklarda yapılmış olan inklabın hala hükmünü devam ettirmesinin sonucudur bu. Sen özgürsün, sen bilirsin, cemaat taassuptur, alime bağlılık mukallidlik ve cahilliğe rızadır, hatta onu ilah edinmedir gibi naraların beyinlerde yer bulduğunun ispatıdır. Egoizm, kibir, ferdiyetçilik, iftira, cehalet artık “Muvvahid müminleriz.” diyen kesimin arasında görülen hastalıklardır. Bu durumun en büyük etkeni dini, imanı, tevhidi, fıkhı, ahlakı ve usulü( kendilerince) tağutların elleriyle öğrenmeleridir. Müslümanların kendi öz kaynaklarını terk edip, sanal dünyalara yelken açmasının, 1400 yıllık süzülen kendini ispat ede ede gelmiş olan anlayışa yapılan ihanetin faturasıdır tekfir furyası. O halde muvahhid müminlerin bu hususa dikkat etmeleri icab eder. Eğer izzete ve şerefe varmak istiyorsak bütünüyle İslam’a sarılmak, dönmek zorundayız. Nitekim dün din olmayan bugün de olmaz. Eğer “Selef-i salihinin anlayışına yönelmeliyiz; çünkü onlar övülmüş ve tasdik edilmiş nesildir.” diyen birileri varsa bizimle beraber o halde usullerini hariç tutmamalarını bilmeleri gerekir.

En azından bizim olmayan platformlarda din öğrenmeyi, haber almayı, Allah azze ve cellenin mukaddes kitabındaki “Size bir fâsık haber getirdiğinde, onu etraflıca araştırın.” emrine iliştirmek gerekir.

İnternet bizim bildiğimiz kadar masum ve anlaşılır değildir. Şu an kullandığımız internet alanı bu ağın yüzde 3-4 ünü kapsamaktadır. Deep-web gibi internetin aslı olan kısımdan birçoğumuzun haberi bile yoktur. Kiralık katillerden tutun, siparişli organ kaçakçılığına, uyuşturucu pazarına kadar birçok işin döndüğü bir ortam. Bu işin sahipleri sizce bize hiç bir şey karşılığı bu alanı terk etmiş olabilir mi? Kesinlikle hayır. Böyle olmadığını aşağıda izah etmeye çalışacağım.

Youtube, google, facebook gibi platformlar pazarlama ve reklamcılıkla ilgili tamamen ticari alanlardır. Sizin ihtiyaçlarınızı, sevdiğiniz, ilgilendiğiniz ürünleri, hatta duygu ve düşüncelerinizi vücut özelliklerinizi, bulunduğunuz yeri vs. elde edip bunu müşterilerine pazarlayan alanlardır. Bunu sizden saklayarak değil bizzat sizin beyanlarınızla elde ediyorlar. Çerez dediğimiz dosyalarla ilgilendiğiniz, baktığınız bir noktayı bile kayıt altına alıyorlar. Yani bu şirketlerden biri, sizi en az eşiniz kadar iyi tanır. Bunu da gayet rahat bir şekilde alıcılarına satıyorlar. Örneğin ben bir ayakkabıcıyım. İnternet üzerinden bunların satışını yapmak istediğimde, bu sayfalar bana ayakkabı ihtiyacı olan kitleyi sayı hesabı açık arttırma ile satıyor. O reklamın 1000 ayakkabı ihtiyacı olan kişiye gösterilmesi x fiyat olup, kişi başı x\1000 kuruşu benden alıyor. Dolayısıyla ne kadar kullanıcı, yani ne kadar kişi bilgisi o kadar müşteri yani para. Bu platformlarda günlük dönen reklam parası milyon dolarlar ile ifade ediliyor. Sizin bir tıklamanızı müşterisine yeri ve zamanına göre 5 TL’ye satabiliyor. Demek istediğim bu platformlar ticari platformlardır. Kimsenin bizi önemsediği, insanlar vakit geçirsinler, eğlensinler diye oluşturulan yürütülen alanlar değil. Tamamen paranın sahip olduğu bir alandır. Dolayısıyla sizi oraya ne bağlayacaksa, ne sizi orada daha fazla tutacaksa size onları sunarlar. Bunu bu alanları kullananlarımız bilir.

Konunun anlaşılması için kısaca en çok kullandığımız ticari platformlardan Google’ın çalışma prensibinden bahsetmek istiyorum. Google bir arama motorudur. Türkiye’de müşteri temsilciliği bulunan nadir şirketlerden biridir. Google’ın ana prensibi anahtar kelimelerdir. Kendi bünyesine dahil etmiş, devasa büyüklükte hard-disk depolarında depolamış bilgileri anahtar kelimeler ile ilişkilendirmis bir şekilde hazır hale getirir. Siz bir kelime yazdığınızda bununla ilgili en yakın sayfayı size sunar. Fakat aynı veya benzer sayfalar söz konusu ise Google sayfanın kalitesine göre, tıklanma oranına, SSl güvenlik dosyasının güncelliği ve kalitesine göre vb. teknik özellikleri en iyi olan sayfayı ilk sırada sunar. Bunda sıralama şekli önce, tıklanma oranı sonra teknik bilgilerdir. Tıklanma oranı fazla olan hep en başta gösterilir velev ki diğer sayfalar daha kaliteli olmuş olsunlar. Hatta bunun için ücret karşılığında sahte tıklamalar yapıp sayfayı üst sıraya çıkaran şirketler bile var Türkiye’de. Biri en kalitesiz ürünü bu yollarla aranan anahtar kelimenin ilk kaynağı diye pazarlayabilir bu sayede. Fakat reklam verilmişse o anahtar kelimeye hiçbir teknik özellik ve tıklanma göz önünde bulundurulmadan reklam veren sayfa en üst sırada gösterime girer. Google’ın reklamcılık ve yayın kuralları arasında İslami usullere uygun kuralların olmayacağı malum. Devlet kanunlarına göre suç olmadığı sürece istediği reklamı verebilir kişi. (Bunun bile çözümü var elbet.)

Şimdi;

Hakkın ölçüsünün sanal ortamdan alındığı, internette varsa var yoksa yok sayıldığı dönemde bizler dinimizin en hassas en mahrem hususlarını bu alanlardan öğrenebilir miyiz? Hem de kesin ve kati bir şekilde iman ederek, alternatifi yokmuş gibi.

En çok tık almış olan, en kaliteli sunumu yapan, en iyi neşit koyan, ultra hd görüntü koyan; hatta en çok parayı basan mı haktır?

Ölçümüz nedir bu durumda?

Siz dini bu alanda öğrendiğinizde ola ki o konunun en doğrusunu tespit etmiş olan yoktur internette, nasıl olacak?

Veya Allah için insanların üzerindeki kıyafet kadar dine önem vermediği bir dönemde kaç kişi bir konu hakkında Google’a 30.sayfadaki bilgilere de göz atmış?

Kim diyebilir ki bir başıma falan fikrin bozukluğunu tahlil edip tespit edebilirim?

Allahın hidayet vermesi dışında kişi Mutezile veya Cebriye’nin pençesinden kurtulabilir mi tek başına?

Peki araştırdığın o konuda denk geldiğin ya o mezhepten birinin sayfası, videosu ise? Bu akımlar Hristiyanlık gibi Allah’a oğul isnad eden değil ki; kör olan bile batıllığını anlasın.

Kendilerine göre çok geçerli delilleri olan Kur’ân ve Sünnet’ten konuşan mezhepler bunlar. Bunları sapık yapan aslında ehl-i sünnetin, ehl-i hakkın varlığıdır. Ehl-i Sünnet’in delilleri Peygamberden, ashabdan anlaşılır kolay bir biçimde aktarmış olmasıdır onları yanlış diye tespit etmemize sebep olan.

Bir de bu alanlar kimin elinde?

Siz Kur’ân dinlerken bile araya 5 saniyelik zorunlu reklam sunan, sağda solda küçük karelerde en necis, en pis kareleri zorla izlettiren değil mi bunlar?

Bereketi kalır mı bu işin?

İnternetin zararları konumuz olmadığı için bu tarz meseleler üzerinde durmak istemiyorum. Konumuz İslam dininin bu alanlarda öğrenilmeyeceğidir.

Bu dinin bir ağırlığı, bir adabı bir usulü var. Biz aslımıza tamamen dönmeliyiz. Bir ağabeyimizin dediği gibi; elimizden gelse sokaklara çöl kumu döküp develerle dolaşırız. O derece hasretiz. Örfüne coğrafyasına kadar…

Bu alanlar din tahsil yerleri, itikad belirleme, benimseme yerleri değil, değer biçme, ölçü bilme yerleri hiç değil. Eğer siz dini bu alanlardan öğrenirseniz ilk sıralarda olandan hak-batıl demeden dini alırsınız iki gün sonra başka biri üst sıraya çıkar onu benimser iki güne bir inanç değiştirir durursunuz. Dün küfür dediğinize bugün iman, dün bidat dediğinize bugün sünnet dersiniz de artık sözünüzün bir ağırlığı kalmaz.

Bu alanlarda yapılan hatalar geri dönülmüş olsa da tamiri mümkün değildir. Tevbesi çok tık almayan günahın hükmü yoktur takipçi için.

Müminlerin bu alanlar sebebiyle tespit edilip cezaevlerine konmaları ise apayrı bir sorun ve konu.

İslam usulüne göre ilim tahsili fıtrata uygun, hatalardan en beri usuldür. İlmin vucud bulduğu, ete kemiğe büründüğü medrese, sizi bir yarı bozulmaya yüz tutmuş, bir yönü çiğ yenmez bırakmaz. Nefis tezkiyesinden iman esaslarına, adaptan tebliğ kaidelerine kadar hepsini yaşayarak şahit olarak öğretir size. Hem de hiçbir harama bulaşmadan, Rasul-u Ekrem’in “meleklerin istiğfar için yağdığı bir mekan” olarak adlandırdığı bir yer.

Ayrıca bu alanlar bize ilmin kıymetini ağırlığını, âlime olan saygı ve hürmeti de unutturdu. Birbirlerinin gözlerine bakmadan, hislerini hissetmeden yapılan tartışmalar, dersler tebliğler hayır değil şerle sonuçlanır, öyle de oluyor. Yüz yüze geldiğinde utancından başını kaldıramayanlar, sanal alemlerde birbirlerine hakaret ediyorlar.

Akide kitabı yazmak, fıkıh kıtabı yazmak her kişinin yapabileceği bir iş değilken, o konu hakkında video hazırlamak, forum sayfalarında yorum yazmak gayet kolaydır. O halde değerli olana daha az tehlikesi olana yönelmek gerekir.

Dini hakkaniyetli, söyledikleriyle amel eden\etmiş muvahhid ehl-i sünnet ve-l cemaat alimlerinden öğrenmek zorundayız. Yaşayan veya ahiret alemine göçmüş... Vefat etmiş olması daha güzel, çünkü ölü hatalardan, fikir değiştirmekten beridir. Ayrıca çok defa eleştirilmiş, en doğru görüşleri aktarılmıştır.

Ne güzel söylemiş Hasan-i Basri (rh.a) dininizi ölülerden öğrenin.(Yani ölmüş olan sahabeden, tabiinden.)

Değerli üstadımız muvvahid alim, mücahid Kul sadi yüksel’in (Allah ömrüne bereket versin) dediği gibi, tebliğ diz dize el ele değerek, nefesler teneffüs edilerek yapılır.

Sanal tebliğ, sanal kişiler oluşturur. Sanal itikadler, sanal ameller. Sanal ahlaklar meydana getirir.

Özet olarak demek istediğim; bu din kafirlerin sunumuyla(eliyle, platformlarıyla) değil, muttaki alimlerin eliyle öğrenilir. Her işin bir hakkı vardır, bu işin hakkı sanal ortam değildir.

Bu alanları hiç kullanmayalım demiyorum, reklamcılık olan alanı reklam kadar ehemmiyet vererek kullanalım. Kendimizden haberdar ederek; fakat her hususu gündeme getirmeden kullanalım.

Kafirlerin açık aradığı bir yerde onlara üstümüze gelecek argümanlar vererek değil, hakkın ölçüsü orasıymış gibi değil…

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul